Tebriz Araştırmaları Enstitüsü İran Uzmanı Dr. Babek Şahit, “İran yargısının ‘Bundan sonra sokağa çıkanı muharip (Allah’a karşı savaşan) olarak değerlendireceğiz’ açıklaması göstericilerin büyük bir kısmının evlerine dönmesine sebep oldu” dedi.
Tebriz Araştırmaları Enstitüsü İran Uzmanı Babek Şahit ve Ankara İran Araştırmaları Merkezi kıdemli politika analisti Farhad Rezaei, ekonomik sebeplerle başlayıp daha sonra rejim karşıtı gösterilere evrilen İran’daki olayların 10 gün gibi kısa bir sürede sonlanmasıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Son gösterileri, 2009 yılındaki protesto olaylarıyla karşılaştıran Dr. Şahit, ”2009 olaylarında lider bir kadro bulunmuş, somut bir istek olmuştur. İran halkının büyük bölümü sokağa çıkıp muhafazakarların seçime hile karıştırarak Ahmedi Nejad’ın cumhurbaşkanı yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Şimdiki olaylarda ise protesto çağrıları belirli lider kadro olmaksızın internet üzerinden yapılmıştır.” ifadelerini kullandı.
Dr. Şahit, protesto gösterilerinin ekonomik kriz, hükümet ve yargıda yolsuzluk iddiaları üzerine başladığını belirterek, şunları kaydetti:
“Ülkedeki refahın düşük olması, enflasyon, halkın iflas eden finans kuruluşlarından paralarını geri alamaması, enerji ve gıda zamları gibi ekonomik sorunları hükümete baskı aracı olarak kullanan muhafazakarlar, nükleer anlaşmanın İran’ın ekonomik rahatlamasına yardımcı olmadığını ileri sürdü. Cumhurbaşkanı Ruhani ve hükümete yakın çevreler ise yaşananları ambargo dönemiyle kıyaslayarak, sorunların ekonominin büyük bölümünün hükümet kontrolünde olmamasından kaynaklandığını savundu. Burada kast edilen ise Ordu ve Devrim Muhafızları’nın mali yükü ve dış sermayenin ülkeye gelişini engellemekteki rolüdür. Ruhani hükümeti ve muhafazakarların bu çekişmesi sırasında eski İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedi Nejat paylaştığı videoyla yargının tamamen yolsuzluğa bulaştığını iddia edip yakında büyük değişimlerin gerçekleşeceği vaadinde bulundu. Halk da sokağa döküldü.”
İran’ın Meşhed kentinde 28 Aralık’ta hayat pahalılığının protesto edilmesiyle başlayan olayların, kısa sürede siyasal isteklere dönüştüğünü kaydeden Dr. Şahit, bu sebeple eylemlerin amacının net olarak tespit edilemediğini anlattı.
Dr. Şahit, gösterilerde atılan sloganların içeriğinin bölgeden bölgeye, şehirden şehre değiştiğine dikkati çekerek, ”Göstericiler neyi istiyorlardı? sorusunun cevabı bence atılan sloganlarda saklı. Merkez bölgelerdeki göstericiler İran milliyetçiliği üzerinden sloganlar attılar. Sloganların içeriğinden laik milliyetçiliğin yükseldiğini, toplumsal ve siyasal özgürlüklerin gerçekleşebileceğine dair ümitlerin kalmadığını ve yöneticilerin kendi halkına dikkat etmezken başka ülkelere yayılmasının eleştirildiğini gördük.” diye konuştu.
Son olayları “Birikmiş rahatsızlıkların doğaçlama patlaması” olarak değerlendiren Dr. Şahit, göstericilere desteğini açıklayan dış güçlerin ve İran muhaliflerinin ise dalgaya binmeye çalıştığını, olayları kendi çıkarları yönünde kullanmak istediklerini vurguladı.
Şahit, ABD ve İsrail’in eylemcileri destekler nitelikteki açıklamalarıyla ilgili iki farklı görüş olduğunu ifade ederek, “Bir tarafta ABD ve İsrail’in açık desteğinin göstericilerin ekonomik taleplerine gölge düşürdüğü görüşü hakim. Halkın önemli kısmının dış güçlere bağlanmamak için gösterilere katılmadığı da savunuluyor. Ayrıca, ABD ve İsrail’den gelen destek açıklamalarının gösterileri dışarıya bağlama çabasına giren hükümetin işini kolaylaştırdığı belirtiliyor. Diğer tarafta ise bunu göstericilerin seslerini dünyaya duyurmakta bir başarı olarak değerlendirenler var.” ifadelerini kullandı.
Dr. Babek Şahit, İran Millî Güvenlik Yüksek Konseyi tarafından, bazı sosyal paylaşım sitelerinin erişime kapatılmasının da gösterilerin sonlanmasında etkili olduğunu kaydetti.
Şahit, şöyle devam etti:
“İran yargısının ‘Bundan sonra sokağa çıkanı muharip (Allah’a karşı savaşan) olarak değerlendireceğiz’ açıklaması göstericilerin büyük bir kısmının evlerine dönmesine sebep oldu. Çünkü halk bu suçun cezasının idam olduğunu biliyordu. Bu sert açıklamayla birlikte cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve üst düzey devlet yetkililerin ekonomik isteklerin çoğunun yerinde olduğu, halkın ekonomik kaygılarına şartlar elverdiğince çare bulunacağı ve şiddet içermeyen gösterilerin meşru olduğu gibi açıklamaları da ortamı yumuşatmıştır.”
Karakollar ve devlet dairelerinin işgali sırasında ölümlerin yaşandığını ve iki haftada 3 bin 700 kişinin gözaltına alındığını hatırlatan Dr. Şahit, “Talepler konusunda göstericilere ‘ekonomik kaygılarınız duyuldu başarabileceğimiz kadar çare bulacağız’ denilirken rejim ilkeleri ve İran’ın bölge politikalarına yönelik itirazlara herhangi bir tavizi söz konusu olmamış, bu sloganları atan göstericilerin ‘dış mihraklar ya da İran düşmanları tarafından tahrik edilen kandırılmış gençler’ olduğu ileri sürülmüştür.” ifadelerini kullandı.
Ankara İran Araştırmaları Merkezi kıdemli politika analisti Dr.Farhad Rezaei ise İran’da hayat pahalılığı ve yoksulluğu protesto amacıyla başlayan gösterilerin, bir süre sonra Ruhani karşıtı eylemlere dönüştüğünü hatta daha ileri bir aşamaya taşınarak İran’ın bölgesel politikalarını eleştirmeye kadar evrildiğini söyledi.
Halkın, içeride bu kadar sıkıntı yaşanırken İran’ın bölgede çıkar arayışlarına girmesini ”maceracılık” olarak nitelendirdiğini aktaran Dr. Rezaei, “Bunu ‘Gazze değil, Lübnan değil, hayatım İran’a feda olsun; Suriye’yi terk edin, bizi düşünün’ şeklinde atılan sloganlardan çok net bir şekilde anlayabiliyoruz. Protestocular açık ve net bir şekilde hükümetin Suriye ve Irak gibi bazı ülkelerde izlediği dış politikaları eleştiriyordu.” dedi.
Halkın, ekonomik nedenlerle sıkıntı yaşadığını ve bu durumun gösterilere zemin hazırladığını vurgulayan Rezaei, bunun Ruhani karşıtı muhafazakar muhalefetin de harekete geçmesini sağladığını belirtti.
Gösterilerin muhafazakarların güçlü olduğu Meşhed kentinde patlak vermesinin hedefte rejim değil, Ruhani olduğunu gösterdiğini ifade eden Dr. Rezaei, ”Hedefte rejim değil, ılımlı lider Cumhurbaşkanı Ruhani ve ekonomik politikaları vardı. Çünkü Ruhani söz verdiği refahı yakalayamamıştı. Ekonominin kilit sektörleri, İran’da dini yapıların ve Devrim Muhafızları’nın kontrolünde kalmaya devam etti. Bu da özellikle işsizliğin yüksek seyrettiği yoksul ve genç kesimin tepkisini topladı. Son bir yıl içinde başta Tahran olmak üzere birçok kentte, batık finans şirketlerine yatırımlarını kaptıran binlerce mağdurun da sokağa çıkmasına neden oldu.” diye konuştu.